top of page

Mezopotamya’nın Efes’i: Dara

Mardin’in 30 km. güneydoğusunda bulunan Oğuz Köyü’nde yer alan Dara, bölgedeki antik yerleşmelerin en görkemlisidir. Antik adı Anastasiopolis olan kentin ne zaman kurulduğu bilinmiyor. Dara, yüzyıllar boyunca Mezopotamya’nın en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuş. Kent, Pers İmparatoru Darius ile Büyük İskender’in savaşına tanıklık etmiş.



Persler, 363 yılında Nusaybin’i alınca burası Roma İmparatorluğu’nun sınırı haline gelmiş. Şehir 5. yy’da İmparator Anastasius tarafından ileri sınır kapısı olarak tahkim edilmiş; 100 yıl sonra da Perslerin eline geçmiş.  Kent, 7. yüzyıl sonlarına doğru Emevilerin, daha sonra Abbasîlerin, 15. yüzyılda da Osmanlıların hâkimiyetine girmiş.




Kaya içine oyulmuş yapılardan oluşan Dara şehri, çevresi ile birlikte geniş bir alana yayılmıştır. Dara’nın doğusunda yer alan kaya mezarları Kuruçay'a kadar uzanır. Çevresi 4 km’lik bir surla korunan kentin güney ve kuzeye açılan iki kapısı vardır. İç kale, kentin kuzeyinde, 50 metre yüksekliğindeki tepenin üst düzlüğüne kurulmuş.

Bizans İmparatorluğu Dönemi

Doğu Roma imparatorluğu (Bizans İmparatorluğu) Mardin bölgesini ve çevresini inşa ettirdiği ordugâh şehir ve kalelerle, Sasaniler’e karşı askeri bir tampon ve stratejik olarak tutulmuş bir hudut bölgesi haline getirmeyi amaçlamıştır. Bu çerçevede inşa edilen kale şehirlerden biri de Dara’dır. Nusaybin’i İran’a kaptıran ve uzun mücadelelere rağmen bir türlü geri alamayan Roma, sonunda buraya yakın alternatif yeni bir ordugah şehir kurmaya karar vermiştir.



Bu maksatla İmparator Anastasius (491 – 518)’un emri doğrultusunda 504 yılında Nusaybin’in 20 km kuzey batısındaki küçük bir köy olan Dara (Oğuz köyü)’nın inşasına başlanmıştır. Suriye’den özel olarak getirtilen işçilerin de katkısıyla üç yıllık bir çalışmanın ardından 507 yılında yeni şehrin inşası tamamlanmış ve kale kente imparatora atfen Anastasiupolis adı verilmiştir.



İmparator Justinianus (527 – 565) zamanında umumi inşa faaliyetlerine paralel olarak tekrar tahkim ettirildiği anlaşılan Dara’ya bu sırada özellikle suyla ilgili sarnıçlar da yaptırılmıştır. Justinianus dönemi, Yukarı Dicle havzası için İran saldırılarına karşı yoğun bir imar faaliyetine girişildiği devri ifade etmektedir. Zira bu dönemde bir taraftan kerpiç ve tuğladan yapılmış mevcut surlar daha sağlam malzemeyle yenilenirken diğer taraftan da stratejik noktalara küçük garnizon kaleler inşa edilmiştir. Procopius’a göre Justinian I (M.S. 527 – M.S. 565) daha önce Anastasius tarafından yapılan daha basit, zayıf ve zamanla tahrip olmuş duvarları tamir ettirip yeni eklemeler yapmıştır. Özellikle su sağlamaktaki sistemi ve problemleri çözmüştür. Bu sebepten dolayı şehir o dönemde Justiniana Nova ismini almıştır.

Dara Savaşı

Dara kale kenti, 530 yılında Doğu Roma İmparatorluğu ile Sasani İmparatorluğu arasında komutan Belisarius önderliğinde gerçekleşen Dara savaşına da sahne olmuştur. Flavius Belisarius, İmparator Justinianos döneminin en büyük komutanı olarak kabul edilmektedir ve bilinen ilk komutanlık başarısı Dara savaşında kazandığı zaferdir. 530 yılında yaklaşık 40.000 kişilik bir Sasani ordusu, Dara kalesi yönünde sınırı geçmiştir. Bizans Doğu Kuvvetleri komutanı Belisarius, Dara kalesinin savunmasında keskin dönüşlü bir tahkimat düzeneği oluşturmuştur.



Önce, kale önünde, kaledeki okçuların menzilinin gerisinde olmak üzere bir siper kazdırmıştır. Her iki kanadı oluşturan ileri hattaki siperler, vadinin iki yanına kadar uzatılmıştır ve üzerlerine, süvarinin geçebilmesine uygun biçimde belirli aralıklarla geniş geçişler inşa edilmiştir. Bu tahkimat, kanatların daha dışarıda olması dolayısıyla, kalenin merkezi saldırı almayacak bir konuma getirmiştir. Bu şekilde Dara savaşı kazanılmıştır.

Dara Antik Kenti Mimarisi Ve Yapıları

Dara antik kentinin etrafı 4 km’lik surlarla çevrili olup biri kuzeyde diğeri güneyde olmak üzere iki adet kapısı vardır. Bugün bu surlar kısmen görülebilmektedir. Surların içinde cami, saray, çarşı, kilise, ev, köprü ve su sarnıçları bulunmaktadır. Kentin kuzey tarafında 50 metre kadar yüksek bir tepenin üzerinde iç kale mevcut olup, bugün tepenin üzerinde köylülerin yaşadığı evler vardır. Dara antik kentinin yapımında kullanılan parçalar bu evlerin inşasında kullanıldığı için kent hakkında eski dönemlere ait bilgilere ulaşmak zorlaşmıştır.



Dara antik kentinde şehir surları, nekropol (mahsara), kaya mezarları, silah ve erzak depoları, kayaya oyulmuş kısımda mahzenler, kiliseler, yerleşim alanları, deforme durumda olsa da kısmen ayakta kalmıştır. Ayrıca taş köprü, su sarnıçları, su kanalları, yeraltı yerleşim birimi bugün de tüm ihtişamıyla ayakta durmaktadır. Dara antik kentindeki su kanallarına, sarnıçlarına bakıldığında Mezopotamya’nın ilk barajının burada olduğu söylenebilir. Mağaraların doğusunda kaya mezarları yer almaktadır.


Dara Antik Kenti Ve Harabeleri Kazıları

Prof. Dr. Metin Ahunbay ve ekibi tarafından 1986 yılında Mardin Müzesi ile ortaklaşa ilk kazı çalışmaları başlatılmış ve kazı çalışmaları sırasında şemsiye motifli mozaikler ve hayvan figürleri bulunmuştur. Bulunan bu mozaikler, Zeugma mozaikleri ile benzerlik taşımaktadır. 2010 yılındaki nekropol kazı ve temizleme çalışmaları Mardin Müzesi tarafından şu şekilde raporlanmaktadır: “Kentin taş ocakları olan bu alanda mezarlık kullanımı vardı, bunun büyük bir kısmı da alüvyon dolgu ile geçen 1500 yıllık süre içinde dolmuş. Bu Roma geleneği ile yapılmış mezarlıkları açığa çıkarmayı ve bunların o dönemin aydınlatması açısından kazıları bu alanda yoğunlaştırdık. Genelde mezar hediyeleri çıktı. Mezarların üzerindeki yazılar bize tarihçe ile ilgili bilgi verdi. Süryanice, Yunanca ve Latince yazılarımız var. Dara ile ilgili yaptığımız yayın taramasında ve antik kaynak araştırmalarında da şunu keşfettik. Burada kutsal cumartesi günlerinde, Pazar ayinleri ve yeniden diriliş törenleri yapılıyor.



İslamiyetteki Zekeriya peygamber gibi, Hristiyanlık inancında yine yeniden diriliş ile ilgili, kemiklerin toplanıp tekrar ruhun bedene kavuşması ile ilgili ayinler düzenleniyordu. O alanda kutsal kemik biriktirme alanında bu kemiklerin toparlanıp tekrar kutsanacağını ve tekrar dirileceği ile ilgili burada o tür bir alan oluşturmuşlar. Kutsal nekropol alanında toplu olarak başka alanda da gömülmüş olan insanların kemiklerini oraya taşıdıkları için tam iskelet sayısı bilinmemekle birlikte 400’ün üzerinde insana ait olma olasılığı olan kemiklere rastladık. Burada üç tip mezar tipi bulunmaktadır. Kayaya oyulmuş lahitli mezarlar, tonoz ve sanduka mezarlar. Genelde din adamları, ruhani liderleri bu sanduka mezarlarda yatıyor. Bölgede Hristiyanlık yanı sıra bulunan Yahudilik, İran kökenli Zerdüştlük ve Mecusilik ortak bir dini etkileşimi, sonucunda da kültür mirası oluşumunu sağlamış.”



Dara Antik Kenti Ve Harabeleri Restorasyonları

Yakın bir zamanda Dara antik kentinde yapılan kazı çalışmaları sonucunda bulunan ve yukarıda bahsetmiş olduğumuz 400’ün üzerindeki insana ait kemiklerin bulunduğu mezar galerisi 2017 Mayıs ayı içinde restorasyonu yapılarak ziyarete açılmıştır. Dicle Kalkınma Ajansı’nın 85.000 TL ödeneği ile mezar galerisinin restorasyonu yapılarak, ziyaretçilerin galeride etkileşim içinde olması sağlanmıştır.


Mezopotamya’nın Efes’i olarak bilinen Dara’nın henüz %70’i toprak altındadır.

88 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page