top of page

YARATILIŞINDAKİ MUAZZAM MİMARİYİ BİLMEYEN MEDENİYETLER YOK OLMAYA MAHKUMDUR

Bugün bütün inşaat ve mimari dergilerde veya da satış mahallerinde “en iyi malzeme,en sağlam malzeme” yazılarını görüyoruz veya bir mimarın taş görünümünü ev duvarına alçıpan ile yaptığı bir dekorasyonun ödül aldığını görüyoruz.Dünya üzerinde en iyi,en sağlam malzeme ve en zarif malzeme İNSAN ve onun yaratılışındaki kimyadır.

Kadim dinlerin hepsinde “Adem topraktan yaratıldı” diye okuyan ve benimseyen insanoğlu toprağı ve içindeki elementleri yaşam şekline ve hayatına yansıtmadığı sürece yapılan her yapı doğa tarafından imha edilmeye mahkumdur. Yaratılışında kendini koruma fıtratına sahip toprak ve tabiat gelen her türlü müdehaleyi yok etmektedir.

Birazda kadim yapıları günümüze kadar kalan medeniyetlere bakalım! Medeniyetlerin mimari detaylarını incelediğimde kullanılan her malzeme doğanın kendisinden bir parça ve hava ile nefes alabilen canlıdır. Binaların duvarları çatıları veya kalıntıları yok olmaktan ziyade doğa tarafından sarmalanmış kendinden bir parça olduğunu bilen tabiat ana üvey evladını sarıp sarmalamıştır. Günümüze kadar kalıntıları bize ulaşmamış medeniyetler hep insanlar tarafından tahrip edilmiş,savaşlar ile şehirler yok edilmiştir. Fakat yine de kalan bir duvar parçasına bile biz insanlar hayranlıkla bakmaktayız. Neden ? Bana sorarsanız bir insan ancak ve ancak kendinde olmayan bir şeye hayran olabilir. Keza insanoğlu bencildir kendini mükemmellik derecesinde en üste görmekle beraber en mükemmel hataları yapmakta da ustadır.”Bizde ne yok” dediğinizi duyar gibiyim. BİZDE YAŞAMA SANATI YOK! Bunu size günümüz güncel olayları ile açıklamak isterim.

Bugün tüm dünya salgın hastalık ile savaşıyor. Dünya genelinde evlerinizden çıkmayın çağrıları geliyor fakat insanları evlerde de tutamıyorlar. Çünkü brüt metrekaresi 70 metrekare bahçesi olmayan,pencereleri duvarlara bakan evlerde insanları ne kadar tutabilirsiniz. Keza ev yasağından önce ayağı toprağa zaten basmıyordu. Her yer bina her yer asfalt yol oldu. Ağaçları ev yapmak için söküp yerine parayla ağaç alıp gönlümüz nereye isterse oraya dikiyoruz. Sabah uyanan bir insan işe giderken toprağa basmayı unuttuğu gibi gökyüzüne bakmayı da unuttu, bakmak istese dahi binaların silüetlerinden kirli havanın sisinden başka ne görüyor ki. Ondan plazaların teraslarındaki lüks restoranlar pahalıdır. Keza müşteri 1 tabak yemek yemekten ziyade bir saat gökyüzünü izliyor. İnsanların cüzi olarak yararlandığı toprak ve gökyüzü evlerde onlardan mahrum kaldı. Bu salgının ev karantinasından sonra insanlarda bırakacağı travmayı kontrol altına almak salgın hastalıktan daha zor. Bir de salgın hastalık tarafı var ki, daha mühim. Hastalık tabiat ana tarafından imha edilemiyor. Toprak tarafından hapsedilemiyor. Tam tersi beton ve asfalt zeminde insan kalıntıları arasında dağılıyor. Bu iki sonucun da sebebinin KENDİ YARATILIŞINI UNUTMUŞ İNSAN olduğu kesindir.

Mimarlık proje çizip onu uygulayıp büyük kentler yapmak değildir. Uçan kuşun bile hakkını koruyarak ,sadece insanların değil tüm canlıların yaşam alanlarını düzenlemektir.Aksi söz konusu olunca her canlı hakkını insandan tanzim ediyor ve yapılar şehirler felaketler adı altında kendini imha ediyor.

49 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page